8 Mart 2014 Cumartesi

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

Kadın haklarının kazanılmasında verilen mücadelenin simgeleştiği 8 Mart‘ın "Dünya Kadınlar Günü" ilan edilişinin 104. yılında;
Türkiye‘de kadının kimliğini yok eden, aile içine hapseden ve kadın bedenini namus kavramının odağına koyan anlayış/ yaşam biçimi topluma bir model olarak dayatılmaktadır. Kadını, toplumsal yaşamın dışına iten her türlü düşünce ve yapı, artan gerici politikalarla birlikte ülkenin her noktasına yayılarak, yaşamımızı her geçen gün daha fazla kuşatmaktadır.
Hukuksuzluğun "hukuk" haline getirildiği bu dönemde, Anayasa‘da yer alan "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" düzenlemesi günlük yaşamımızda hiçbir şey ifade etmemektedir. Aksine, açıkça "kadın erkek eşit değildir" demekte sakınca görmeyen, hamile kadınların sokağa çıkmasını gayri ahlaki bulan siyasi iktidar, "kızlı erkekli aynı merdiveni kullanıyorlar, aynı evlerde kalıyorlar" söylemleriyle de gerici zihniyetini açıkça göstermektedir.
Siyasi iktidar, kapitalizmin kadın ile ihtiyaca bağlı olarak "ucuz emek - kutsanmış annelik" arasında kurduğu ikiyüzlü ilişkisini kadınlara üç çocuk doğurma talimatı ile somut söyleme dönüştürmüştür. Bu söylemin kirli yüzü, kadını istihdamdan koparırken daha fazla çocukla da sermayenin ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak, ücretli köle sağlamaktır.
Siyasi iradenin en üst noktasından başlayarak, kadına yönelik söylemlerle ortaya çıkan fiili durum, cinsiyet ayrımcılığının da ötesine geçmiş, kadın "adı yok" hale getirilmiştir. Yasal hiçbir düzenleme olmamasına rağmen Başbakanın "Her kürtaj Uludere‘dir" sözüyle, istenmeyen gebelik tahliyesi fiilen imkânsız hale getirilmiş, doğum kontrol araçlarına parasız erişim kısıtlanmış, gebe kadınlar takibe alınarak kürtaj hakkı gasp edilmiştir.  
Kadını görmezden gelen, kadının kişiliğini yok sayan, bakanlığın adında bile "kadın"a tahammül edemeyen siyasi iktidarca; "Nüfus ve Aile Politikaları Mevzuat Çalışmaları" adıyla hazırlanmakta olan kadın istihdamı paketinde, kadının "analık hali"ne ilişkin koruyucu düzenlemeler adı altında, kadının çalışma ve örgütlenme hakkı kısıtlanmakta; esnek, güvencesiz ve örgütsüz çalışma düzeni dizayn edilmekte; kadının evi işyeri, evin ve çocuğun bakımı ise kadının işi haline getirilmek istenmektedir.
Son olarak TRT Diyanet televizyonuna konuk olarak Gıda Mühendisleri Odamızdan "bay mühendis" istenmesi ve gerekçe olarak da; "programa davetlerde sağlık, mühendislik, günlük yaşam konularında ‘bay konuk‘; psikoloji, çocuk, sanat, el becerileri, evlilik gibi alanlarda ise ‘bayan konuk‘ ağırlıklı tercihte bulunulduğunun" belirtilmesi toplumsal cinsiyet rollerini besleyen ‘kadın işleri‘ ve ‘erkek işleri‘ ayrımının nasıl dayatılmaya çalışıldığının bir göstergesidir.
Meslek seçiminde ve mesleğe hazırlıkta belirleyici olan cinsiyetçi iş bölümünün ortadan kaldırılması beklenirken, eğitimde reform aldatmacasıyla kadına yönelik çağdışı gerici yaklaşımın son örneği "ergenlik ayarı" yapılan 4+4+4 formülü ile kız çocukları okuldan/eğitimden kopartılmaktadır.
Ülkemizde kadınların eğitim, istihdam ve sosyal yaşama katılım oranları ve bu oranlarda son yıllarda görülen düşüş bunun en açık göstergesidir. Kadının sosyal statüsü, eğitim ve istihdamı açısından ülkemiz ne yazık ki 3. Dünya ülkeleri arasında yer almaktadır.
Aynı şekilde, kadınların sosyal statüsünü yaşadıkları ülkenin insani gelişmişliğinin göstergelerinden birisi olarak kabul edilen BM‘nin 2012-2013 İnsani Gelişmişlik Raporu‘nda Türkiye‘nin 147 ülke içinde 133. sırada olması bir tesadüf değil, son on yılda kadına yönelik olarak sistemli bir şekilde sürdürülen ayrımcı politikaların somut sonucudur.
Yaklaşan yerel seçimlerde kadın adaylara yeterince yer verilmeyişi, seçilemeyecek yerlerden aday gösterilmesi de kadını siyasette ancak kocasının yanında el sallayan bir figür olarak gören zihniyetin yansımasıdır.
Bilinçli olarak sürdürülen bütün bu gerici, çağdışı politikalar sonucu toplumun hemen her katmanında her yaş, meslek ve statüden erkeklerin hemen her yaş, meslek ve statüden kadınlara uyguladığı fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet olağanlaştırılarak kader olarak dayatılmaktadır.
En yakınındaki erkek tarafından kadın üzerinde kurulan "mülkiyet" ilişkisinin ağır bedelini, önceki yıllarda olduğu gibi 2013 yılında da eşleri, babaları, kardeşleri, kuzenleri ve erkek arkadaşları tarafından öldürülen yüzlerce kadın ödemiştir.
AKP Hükümetinin izlediği politikalarla siyasetçi-bürokrat işbirliğinin sonucu çocuk "gelin" adı altında pedofilinin normalleştirildiği, Devlet eliyle aklanan kadın cinayetlerinin, tacizin ve tecavüzün katlanarak arttığı ve neredeyse olağan sayılır hale geldiği bu süreçte, kadını hiçleştiren bu politikalara, kader haline getirilen dayatmalara karşı durmak için, güçlü toplumsal ve sınıfsal temellere dayanan örgütlü mücadeleye ve örgütlü kadın mücadelesine her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
İşte bu nedenle kadınlar yaşam alanlarına, hayat tarzlarına, bedenlerine, seçimlerine sahip çıkmak için Gezi direnişinde de mücadelenin ön saflarındaydı.
Bundan sonraki mücadelemiz, kadının var olma mücadelesidir.

"Kadına yönelik ayrımcılık, sömürü ve şiddet; eşitsizliğin, sınırsız tüketimin, sömürünün, yoksulluğun sistemleştirildiği kapitalizmin doğal sonuçlarından sadece birisidir. Kapitalizme hizmet eden cinsiyet ayrımcılığı sorunu çözülmeden, kadın bireysel kimliği ile toplumsal yaşamın her alanında ve düzeyinde yer almadan demokratik bir toplum yaratılması mümkün değildir" inancıyla;
Gericiliğin kadın özgürlüğüne bir tehdit olduğu bilinciyle, kadını ret ve inkâr eden, kadını eşit ve özgür bir insan olarak görmeyen her türlü ideolojiye,
Kadını toplumsal yaşamdan uzaklaştıran, kocaya, babaya bağımlı kılan her türlü ideolojiye, politikalara,
Cinsiyet ayrımcılığına, savaşa, yoksulluğa, kadın katliamlarına,
Kadını aile içine hapseden, namusun odağı haline getiren, yaşam biçimini dayatan zihniyete ve yasalara,
Kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü kader olarak dayatan her türlü gerici anlayışa, inanca
"HAYIR" diyoruz.
Ve diyoruz ki;  
Bugün, kadınlığını, onuru, şefkati ve emeğiyle yüceltmiş; yoz inançların, düşüncelerin ve hoyrat ellerin altında yaşama direnmiş ve direnmekte olan kadınlarımızın günüdür.
Bugün, küflü bilinçlerin hapsedemeyeceği ve toza bulanmış zihinlerin düşleyemeyeceği, kadın doğmuş olmanın meziyet sayıldığı bir yaşam sevincini simgeler.
Bugün, kadını görmezden gelen, hiçleştiren, eve hapseden, kadın bedenini namusun, iffetin ve ahlakın simgesi haline getiren her tür gerici ve çağdışı ideolojiye, zihniyete ve geleneklere karşı duruşun bir ‘an‘ıdır.
Bugün, hükümetin kadına dönük ilkel tutumunu somutlaştırdığı, kadının toplum yaşamı ve istihdam dışında bırakıldığı çağdışı politika ve uygulamalara karşı çıkma zamanıdır.
Bugün, çocuk gelin aldatmacasıyla pedofiliyi normalleştirilen, taciz, tecavüz, şiddet ve cinayeti kadınların "kaderi" haline getiren, adeta katliama dönüşen erkek egemen anlayışa "dur" deme günüdür.
Bugün, bir kez daha, mühendis, mimar, şehir plancısı kadınların, toplumun her kesiminde, her yaş ve sınıftan emeğini veren ve alın terini akıtan kadınların sesi olduğu gündür.
Bugün yaşamın her alanında olan; üreten, geliştiren, büyüten kadınların birlik, mücadele, dayanışma günüdür.
Bugün, geleceği müjdeleyen, bahardır!
Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun!

                                                                 -Alıntıdır

6 Mart 2014 Perşembe

İlk başta tam olarak hissedemediğimiz kırılma anları var. Zamanla harap edici duygulara dönüşüyorlar. Yaralanmanın sıcaklığıyla ilk anda hissedilmeyen kurşunlar gibi. Böyle durumlarda “biraz zaman” her şeyi daha da beter ediyor. Bizi yere seren büyük sorunlar olmuyor hiçbir zaman. Bizi yere seren evdeki şekerin bitmesi oluyor, kaybolmuş bir kitap oluyor, kesilen elektrik oluyor. İkimiz de yere serilmiştik o gece. Öyle bir kafaydı işte.

Emrah Serbes



Gerçek özgürlük “Annemi ve babamı; bilmeyerek yaptıkları hataların sorumluluğundan ve suçluluğundan azat ediyorum... Çocuklarımı, ben...